Usulsüz Tebligat - Usulsüz Tebliğ Edilen Kararın Kesinleşmemesi

        Yapılan yargılamalar sonucunda mahkemelerce verilen kararların, ilgililerine tebliğ edilmesi gerekmekte ve böylece kararın kesinleştirilmesi sağlanarak, yargılama sona erdirilmektedir. Tarafların dosyada avukatları bulunması halinde, Tebligat Kanunu gereğince, tebligatlar avukatlarına elektronik tebligat yöntemiyle yapılmaktadır. Elektronik tebligat ile birlikte, usulsüz tebliğ işlemi sona ermiş ve avukatlara yapılan bütün tebligatların daha kısa süre içerisinde sorunsuz bir şekilde tebliğ edilmesi sağlanmıştır.

        Ancak, dava dosyasında kendisini avukat ile temsil ettirmeyen taraf açısından, mahkemece verilen kararın tarafın kendisine tebliğ edilmesi gerektiğinden ve günlük hayatta avukatlar gibi elektronik tebligat kullanma zorunluluğu olmayan vatandaşların elektronik tebligat adresi olmaması sebebiyle, dosya taraflarına kararların tebliğ işlemi, eski usulde olduğu gibi postacı marifetiyle yerine getirilmektedir.

        Posta memuru tarafından yapılan tebliğlerin birçoğunda usulsüz tebligat söz konusu olmaktadır. Memurun tebligat sahibine ulaşamaması halinde, evrağı Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre muhtara bırakması işlemini eksik yerine getirmesinden kaynaklı olarak, muhtara yapılan tebliğlerin çoğunda tebligatlar usulüne uygun tebliğ edilmemektedir.

           Tebligatın usulüne uygun olarak yapılmamasının sonucu da tebligatın hiç yapılmadığı anlamına gelmektedir. Öyle ki böyle bir durum da kişiler açısından ciddi önem arz etmekte olup, davasında kendisini avukat ile temsil ettirmeyen taraflar açısından, tebligatın usulsüz yapıldığından bile bihaber olan taraf için ciddi hak kayıpları söz konusu olabilmektedir. İstisnai olarak, bazı usulsüz tebliğ işlemleri de dava tarafı açısından lehe sonuçlar doğurabilmektedir.

           Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi tarafından verilen ve kesinleşen kararda, usulüne uygun olarak tebliğ edilmemiş hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının tarafı olan sanık açısından, lehe bir sonuç doğurmuştur. Yerel mahkeme sanık hakkında yapılan yargılama sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiş ve verilen bu karar re’sen mahkemece sanığa tebliğ edilmek istenmiş, karar tebliğ edilerek kesinleştirilmiştir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının sonucu olarak da kararın kesinleşmesinden itibaren kişinin beş yıllık süre içerisinde kasıtlı yeni bir suç işlememesi gerekmekte olup, işlemesi halinde geri bırakılan hükmün açıklanmasına karar verilmektedir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması hakkında ayrıntılı bilgi için TIKLAYINIZ.

        Mahkemece sanığa gönderilen gerekçeli karar tebligatı, Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca tebliğ edildiği gerekçesiyle sanık hakkında verilen karar kesinleştirilerek, beş yıllık denetim süresi başlatılmıştır. Ancak, kanun 21/2. maddesi gereği tebligatın yapılmasını sıkı şekil şartlarına tabii tutmuştur.

             Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik'in 30. maddesi"muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa, tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclisi üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde bu durumu yazarak imzalaması" gerektiğini hüküm altına alınmıştır. Yönetmelik maddesi gereğince, posta memurunun, tebligat sahibinin belirtilen adreste bulunmaması halinde, bunun sebebini komşu, muhtar ve sair kişilerden araştırması gerektiğini, edindiği bilgiye istinaden tebligatı muhtara bırakmak zorunda kaldığını, araştırma sonucu edinilen bilginin tebliğ mazbatasına yazılmasını ve bilgi sahibinin imzasının alınmasını, kişinin imza atmak istememesi halinde, bunun da sebebinin evrak üzerine yazılması gerektiğini emretmiştir. Ancak uygulamada genellikle, kanunun emrettiği hususlar neredeyse hiçbir zaman yapılmamakta, tebligat sahibinin adreste bulunmadığı hususuna dair maktu bir gerekçe yazılmakta, bunun kim tarafından öğrenildiği, kişinin ismi ya da imzası alınmamaktadır. Bu sebeple de anlatıldığı şekilde tebliğ edilen evraklar, usulsüz tebligat hükümlerine tabii olmaktadır.

           Kayseri BAM kararına konu olan olayda da benzer bir olay yaşanmıştır. Hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen sanığa gönderilen gerekçeli karar tebligatı, sanığın adreste bulunmaması sebebiyle kendisine tebliğ edilememiş, sanığın evde bulunmadığına dair komşudan bilgi alındığı belirtilerek, evrak muhtara bırakılmıştır. Ancak, bilgi alındığı belirtilen komşunun ne ismi ne de imzası tebligat parçası üzerinde yer almadığı gibi, imzadan imtina ettiğine dair de bir açıklamaya yer verilmemiştir. Bu sebeple yapılan tebligat usulsüzdür. Ancak, yerel mahkemece bu hususa dikkat edilmeden karar kesinleştirilmiş ve sanık hakkında beş yıllık denetim süresi başlatılmıştır. Beş yıllık süre dolmadan kişinin kasten yeni bir suç işleyerek ceza alması sebebiyle, açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanması amacıyla mahkemesine ihbarda bulunulmuş, mahkemece de denetim süresi içerisinde kasıtlı yeni bir suç işlenmesi sebebiyle, açıklanmasını geri bıraktığı hükmü açıklayarak, sanığı mahkum etmiştir.

          Karara karşı yapılan istinaf kanun yolu başvurusu ile bölge adliye mahkemesince yapılan inceleme sonucunda karar bozulmuştur. Kayseri BAM 5. Ceza Dairesi’nin bozma sebebi, verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının, kendisini avukat ile temsil ettirmeyen sanığa usulüne uygun olarak tebliğ edilmemiş olması sebebiyle kesinleşmediği ve dolayısıyla denetim süresinin başlamadığıdır. Denetim süresi başlamadığı için de beş yıllık süre gibi bir durumun ve işlenen kasıtlı yeni suçun da denetim süresi içerisinde işlendiğinin kabulünün mümkün olmadığını belirterek, hükmün açıklanmasına yer olmadığı şeklinde karar vermiş ve bu karar kesinleşmiştir.

          Görüldüğü gibi usulüne uygun şekilde tebliğin yapılmaması, çok ciddi olaylara neden olabilmektedir. Her ne kadar incelenen mahkeme kararına konu olayda sanık açısından lehe bir durum söz konusu olmuşsa da bunun tam tersine telafisi mümkün olmayan zararlara yol açılması da kaçınılmazdır. Bu sebeple, davanın ceza ya da hukuk davası olmasının veya icra takibi olmasının bir önemi olmayıp, kişilerin hukuki meselelerde kendilerini bir avukat tarafından temsil ettirmeleri gerekmektedir.